Siyaset Üzerine

Gönderen Mammares


                                     
  Siyaset hakkında konuşmak, hatrı sayılır bir birikime sahip olduktan sonra atılması gereken adımdır. Televizyonlarda, miting meydanlarında gördüğümüz kişiler elbette iyi bir eğitimden geçmiş, devlet yönetimi hakkında bilgileri bizlerden fazlasıyla üstün olan kişiler fakat gel-gelelim ki kendi aralarındaki atışmalar, meclisteki istişare adı altındaki toplantılardan çıkan yersiz gürültüler, bir kahvehane ortamını andıran itici bağırışmalar ve her zaman olmasa bile arada çıkan arbede olayları. Devlet yönetimi yapılan, Türkiyedeki tüm insanların kaderini, yaşam standartını etkileyecek olay ve kararların verildiği bir mekan olarak çoğu zaman işlevinin dışına çıkıyor parlamento adını verdiğimiz mecra.

  Siyaset belki de üzerine konuşmam gereken en son konu, o kadar donanımsızım ki fakat gördüğüm olaylar izlenimlerim bir takım olayların yerli yerinde gitmediğinin açık bir göstergesi. Meclis kürsüsünde konuşma hakkı alan bir milletvekili veya şahsın arkadaş ortamında konuşur gibi ukala tavırlar takınması ve tartışmaları hakaret boyutlarına getirmesi olayın iğrenç yüzünü gözler önüne sermekte. Ayrıca konuşmalarında ve karşı tarafa yaptıkları ithamlarda bu kadar rahat olmaları, yaptıkları söylevler veya ithamların karşılığında herhangi bir yaptırımın olmamasından kaynaklanıyor olsa gerek. Herhangi bir meclis üyesi -fikiri ne olursa olsun- açıklama yaparken diğer meclis üyelerinin konuşmacıyı dinlerken asabi tavırlar sergilemesi yerinden kalkması ve diğer vekillerin üzerine yürümesi akıl alır şeyler değil. Bu olgunluğa erişmiş bir insanın böyle hareketler sergilemesi ülke kararları alınan bir divanda fazlasıyla abes kaçıyor.

  İncelememiz gereken diğer bir tutum ise partilerin birbirlerine olan tutumu. Parti ismi vererek durumu sabote etmek istemiyorum fakat ortada bir durum var ki içler acısı. Türkiyedeki partiler siyaset yapmayı karşı görüşlü partiye itham ve yahut partinin yaptığı icraatlara olumsuz eleştirilerde bulunmak zannettiği sürece bu ülkede bazı partiler başı götürüp iktidarlığını perçimlerken bazı partiler ise iktidar partisinin yaptığı veya yapacağı işler üzerinden yorum yaparak nemalanmaya çalışacaktır. Bir ülkede sağlam bir muhalefetin olamamasının sancılarını çekiyoruz. İktidar partisi yaptığı  icraatlar karşısında durabilecek, tehdit unsuru bulundurabilecek bir partinin varlığını göremeyince daha cesur adımlar atmaya başlamış oluyor. Bu durumun bir çok olumlu ve olumsuz tarafları var. Olumlu tarafı yapılan projeler, ileriye doğru yapılan planlar, kalkınma çalışmaları karşı tarafta bir muhalefet olmadığı için sözüm-ona partiler muhalefet yapmayı beceremediği için daha hızlı bir şekilde programa alınıp hızlı bir şekilde sonuçlandırılacaktır. Diğer taraftan muhalif bireyler bulunmadığı için iktidarda bulunan partiye inanılmaz bir özgüven, kendisine yapacağı icraatlarda herhangi bir muhalif bulunmadığı için bir nevi tekelcilik kavramıyla izah edebileceğimiz bir durum ortaya çıkmakta ve bu ülke geleceği için her kesimi kucaklamadığından dolayı iktidardaki partiye karşı bazı provakatif eylemler düzenleneceği ve devlet içi huzurun ve güvensizliğin yer yer bozulacağı kanısındayım.

  Anlattığım durumlar sadece bugün için geçerli bir olgu değildir. Genel olarak incelediğimizde ve aklıselim olarak düşündüğümüz vakit çoğu insanımızın bu takdire varacağı kanısındayım. Siyasetçiler durum değerlendirmeleri yaparken sadece kendi görüşünü kucaklayan insanları kayırdığı müddetçe bu ülkede sağlıklı bir şeylerin yapılması imkansız. İronik bir şekilde siyasi partilerimizin çoğu bir fikir veya ideolojiyi savunarak ve onun üzerinden siyaset yaparak bir yerlere gelme düşüncesinde. Temel amacın insanların inançlarına saygılı, barış ve huzurun sağlandığı bir ortam olması gerekirken partiler toplum içerinden kensine sürekli itaat edebilecek yandaş bir kesim oluşturuyorlar. Partilerin oluşturduğu bu kesimler genellikle gençlerden kurulu bu kesimler kendi aralarında çatışmak yoktan yere kan dökmek ve iç huzuru bozmaktan başka hiç bir amaca hizmet etmemekle partilerimizin oyuncağı gibi ordan oraya savrulmaktadırlar.

  Üzerine konuşulması yazılması çok hassas konuların böylesine basite indirgeyip konuşmak haddimi aşmak gibi algılanabilir belki benim de gözardı ettiğim dikkatsizliğime gelen bir çok olgu olay içerisinde eriyip gitmiş olabilir fakat asıl değinmem gereken şey şu ki siyasetçilerimiz ne zaman tribünlere oynamak yerine, nasıl güzel bir Türkiye yaratırız mottosuyla yola çıkıp, yapacakları işlerdeki samimiyeti bizlere gösterdiği zaman Türkiye daha yaşanılası daha müreffeh bir ortam olacağından adım gibi eminim.

Hayvan dedikleri

Gönderen Mammares


   Son zamanların revaçta olan konusu hayvanseverlik, hayvan besleme arzusu üzerine biraz laflayalım. Kardeşim o kadar insan aç ve susuz iken bu hayvanları neden besliyorlar diyen hayvanları da aç ve susuz bıraktıkları için haklarını arıyorlar haliyle. Hayvan haklarını korumak isteyen, onlar için bir şeyler yapmak isteyen bir topluluk var ve bu insanlara ne yaptığını bilmezmişcesine saldıran ve saçmalamaktan öteye gitmeyen bir güruh.


   Yapılan eylemleri at gözlükleriyle irdeleyen, ne gerek var kardeşimcilik oynamaya devam eden birileri günümüz hayvanseverlerinin fazlasıyla canını sıkmakta. Bazı insanlar bir takım faydalı işler yapmak isterken, diğerlerinin hiçbir şey yapmaması üstüne bu gibi oluşumlara engel teşkil etmesi mantıklı bir iş gibi gözükmüyor.
  Son zamanlarda hayvan sevgisi üzerine yapılan bir takım kampanyalar, etkinlikler insanların ilgisini çekmiş gibi görünüyor. Fazla olmasa bile ev önlerinde kedi ve köpeklerin su içebileceği kaplar görmek güzel. Aynı zamanda evcil hayvan olarak kedi ve köpek beslemekte fazlasıyla bir artış görülmesi gözünüzden kaçmamış olsa gerek. Fakat benim asıl dikkatimi çeken olgu hayvan seçiminde cinsiyet kavramının öne çıkması; örneğin kadınların daha çok kedi beslemesi ve erkeklerin de kedi yerine daha çok köpek beslemeye yönelmesi bu teorimi ispatlar nitelikte. Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum fakat hayvan seçiminde cinsel içgüdüler ön planda; hemen konuya açıklık getireyim. Kadınlar genel olarak kedi beslemeyi tercih ediyor çünkü karakterlerine en yakın evcil hayvan olarak kediler ipi göğüslemekte. Kediler hoş ve şirinler, çoğu zaman uysal ve huzur dolular fakat yeri geldiğinde kadınlar gibi hırçınlaşmakta ve pençelerini çıkartmaktalar. Karakteristik özellikler bakımından ele alırsak kediler eşittir kadınlar.

   Olayın bir de erkek cephesi var. Biz erkekler de daha çok köpek beslemeyi adet edinmişiz. Köpek duygularını ifade etmekte kediye göre daha acizdir ve şirinlik bakımından kedinin gerisinde olduğu aşikar. Genel olarak saldırı içgüdüsü kedilerden daha fazla, erkeklerin kadınlardan daha fazla olduğu gibi. Asıl değinmem gereken husus köpeklerin sadık olması konusu. Erkekler kadınlara göre sadakat konusunda daha sağlam bir duruş sergilemekte, istisna-i durumlar göz-ardı edilebilir.

  Gel-gör ki erkekler ve kadınlar kedi-köpek gibi didişmesine rağmen birbirleri için yaratıldığı için fazlasıyla uzak kalamazlar. Kadınlar şirinliğiyle ve sem-patisiyle :)  erkekler ise sağlam bir duruş ve sadakatiyle birbirlerini tamamlamakta. Konuya hayvanları meze ederek erkek ve kadınları bir nebze olsun teşbihlerimle anlatmaya çalıştım. Kalemimiz yanıldıysa affola...

My name is Khan, I'm not a terorist

Gönderen Mammares





  
   Klasik bir hollywood filminin çok ötesinde olan bir  bollywood filmini ele alacağım bu yazıda. Filmin adı ''My name is Khan'' yani ''Benim adım Khan'' film 2010 yapımı ve yönetmeni Karan Johar adında bir hintli yönetmen. Hollywood filmleri hegemonyasında yetişen birisi olarak hint yapımı filmlere bakış açım ''Three Idiots'' filminden sonra tamamen değişti ve yavaş yavaş bollywood filmlerinin esiri olmaya başladım.Pek fazla hint filmi izlemiş değilim fakat izlediklerimin her birinde verilmek istenen mesaj mükemmel bir oyunculuk ve eşsiz hint müzikali ile alıcılar tarafından beğeniyle karşılanmış gibi.


   

  My name is Khan filmi de bunlardan biri.Film hintli bir müslümanın sırf müslüman olduğu için yurtdışında yaşadığı bir takım zorlukları anlatmakta.Film sadece müslümanlık ve islam ideolojisini işlemekten ziyade insanların geldiği etnik kökenleri, mensubu oldukları dinleri, yaşadıkları hayat biçimlerini başkaları tarafından yanlış algılanıp kötüye yorulması üzerine kurulan bir temel üzerinden islam dinini ele alıp işliyor.
   Pek fazla işittiğimizden olsa gerek; biraz bayağı olacak fakat film, dünya barışına örnek teşkil edebilecek güzel sahneleriyle iyi bir eser olduğunu açıkça gösteriyor.Bir de buna Shahrukh Khan ve Kajol'un samimi ve eşsiz oyunculuğu eklenince tadından yenmeyen bir tablo ortaya çıkıyor.






  Film çok ince ve hassas konuları harika bir kurguyla ele almış fakat bazı islamî kesimlerden diyalog tuzağı şeklinde yorumlar alması ayakta alkışlanacak bir durum!Filmde dünya medyasında yer etmiş, klişeleşmiş bazı tabuları yıkabilecek cinsten bir senaryo sayesinde mükemmele yakın bir şekilde işlenmiş.
   Film 3 saate yakın olup uzun bir film olmasına rağmen sürükleyici bir senaryo ile sizi kendisine bağlıyor.Zaman zaman güldürmekle beraber yeri geldiğinde ağlamanız işten bile değil.Filmi izlerken gözümden bir kaç damla yaş süzüldü, kendimden biliyorum.



   

Kısa Kısa

Gönderen Mammares


  +Güzel bir manzaraya sahip bir kafenin veya restorantın manzarasını oluşturan ışıklar bütününe eşlik eden bir evim olsaydı işletme sahibinden hak talep eder olay çıkartırdım, avrupada bu tarz davalardan çok fazla tazminat alanlar var. Aklınızda bulunsun.
  +İllaki görmüşsünüzdür bu çiftleri beyefendi  tiki hanım kızımızın elinden tutup hanım kızımızı bir süs köpeği gibi arkasına alıp seri adımlarla kalabalığı yarıyor, insanları rahatsız etmek için kurulmuş gizli bir örgütün elemanları olabilirler.
  +Bu arada  atasporumuz olan güreş kelimesi arapça kökenliymiş ve peygamberimizin de mensubu olduğu kureyş kabilesinin isminin zamanla değişime uğrayıp güreş şekline dönüşmesiyle son halini almış, doğruluğu tartışılır fakat bana mantıklı geldi.
  +Yaptığı işi kamuoyuna duyurmayı amaç edinmiş kızlarımız var seslerinin ayarını bir türlü tutturamayan. Ben seni her yerde çekmek zorunda değilim ne biliyim git bir blog aç veya tumblr aç dök içini oraya ve topluma daha fazla zarar verme..
  +Türkçe ne esrarlı dil arkadaş ‘gö-‘ ekini barındıran kelimelerin çoğu yuvarlak, mesela göbek, gölet, göz, gök evet o aklına gelen de yuvarlak ne hikmetse.Kısacası dilimiz güzel kıymetini bilelim yeter.
   +Beynelmilel deyince irticacı uluslararası deyince milliyetçi enternasyonal deyince batı özentisi olduğun bir toplumda konuşmak bir hayli zor
   + Çirkin kadın yoktur,her kadın albenisini kendi yaratır,çoğu dişiliğiyle cezbeder bizleri ama bazıları zekası ve duruşuyla gönülde taht kurar
    +Duvara asılan halı gibiyim, bulunduğum yeri sorguluyorum
     +Biz edebiyat dersi sınavındaki yazar için dili sade ve anlaşır deyip hiç bir şey anlamayan bir nesiliz
     +Ne koyabiliyorsan koy kefene, Nasıl olsa alamayacaksın kefene
     +Evet ben sebebsiz yere öldürülen Avusturya-Macaristan veliahtıyım. Beni neden sebepsiz yere öldürdünüz lan, savaş falan yapmışsınız sonra..
     +Çerez tabağındaki leblebi olsam; kimse bana ilişmese..
     +Millet konuşmaktan korkar oldu önyargılarını biriktirdi insanları sınıflandırdı genelgeçer kurallar koydu ben bir şeyler desem ne değişecek?

  

Ateistler Açıklıyor

Gönderen Mammares





  "Eğer İslâm, Hıristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslâm, insanı yüceltir ama putlaştırmaz.
   Hıristiyanlık, bizi, kadim dünyanın [antik Yunan ve Roma] kültürünün mahsulünden mahrum bırakmıştı. Üstelik bununla da yetinmemiş, daha sonraları, bizi İslâm kültürünün mahsûlünden de mahrum etmişti. Aslında bize [insan olarak bize], Grek kültüründen de, Roma kültüründe de, esasta, temel meseleler açısından daha yakın olan, bizim [insan olarak] duygularımıza, zevklerimize ve seçimlerimize daha doğrudan hitap eden İspanya'daki o harikuâde İslâm kültürü ve İslâm kültürünün eşsiz birikimi ayaklar altına alınarak çiğnenmiş ve yok edilmişti (-bunu yapan ayağın ne tür bir ayak olduğunu söylemeye dilim varmıyor, ne yazık ki!-)"

   "İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslâm kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslâm kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu [insanın fıtrî özelliklerini muhafaza edebilmesine borçluydu]; çünkü İslâm kültürü, İspanya'daki Müslüman hayatının nâdir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata Evet diyordu!... Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslâm kültürünün yanında son derece 'yoksul' ve oldukça 'geç kalmış' bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslâm dünyası, zengindi..."


*Aforizmalar- Friedrich Nietzsche adlı eserden alıntıdır.